Ana içeriğe atla

Yasa'nın Tekrarı 34 - Musa'nın Yazarlığı

Musa’nın yazarlığını çürütmek için kuşkucuların başvurduğu en temel argümanlardan biri Tevrat metninin Musa’dan üçüncü şahıs olarak bahsetmesi ve özellikle Yasa’nın Tekrarı 33 ve 34’te Musa’nın ölümü kaydedildiğinden, Musa’nın Tevrat yazarlığını yapmamış olması iddiasıdır. Bu iddialar oldukça basit bir şekilde çürütülebilir. Eski metinlerde tarihsel olayların anlatımında 3. şahısın kullanışı yazının tarihsel olduğunu gösteren bir unsurdur. İbrani tarihini anlatmak isteyen yazılarda bunu sık sık görmekteyiz. Ama 3. şahıs kullanımı sadece İbranilere özgü bir teknik değildi. Antik dönemin yazarları tarafından yaygın olarak kullanılan bir tekniktir.

Musa’nın eğitim aldığı Mısır medeniyetini örnek alalım. Frood ve Baines’e göre Ramesid dönemi Mısırındaki hiyeroglif yazıtlarında birinci şahısın kullanımı yazının tarihi değil, kurgu olduğu anlamını taşımaktadır. Zira birinci şahıs, olayların idealleştirilmiş bir uyarlaması için kullanılmaktaydı.

Antik Mısır’dan günümüze ulaşmış ve 3. şahıs ile yazılmış birçok biyografik yazıt vardır. Bunlardan biri Batı Thebes’de 409 No’lu mezarda bulunan Samut’un yazıtıdır. Yazıtın son cümlesi birinci şahısla yazılmış bir dua ve adak olmasına rağmen, Samut kendi biyografisini aktarırken 3. şahsı kullanmaktadır. 1959’da keşfedilen bu yazıtın tarihi Mısır’ın 18. hanedanlık dönemine aittir. Yazıt şu şekilde başlar:

Güney Heliopolis'te bir adam vardı,  
Teb'de gerçek bir katipti.  
Samut ismini annesi verdi,  
Annesinin ismi KyKy'ydi.  
Samut'un tanrısı onu eğitti,  
Öğretisine göre yetişti.  
Onu yaşam yolunda koydu  
vücudunu korumak için.

Görüldüğü gibi Musa’nın Mısır’da bulunduğu dönemden, tarihsel olayların anlatımında 3. şahsın kullanımını bulmak mümkündür.

Musa’nın ölüm bahsine gelelim. Bilindiği gibi antik çağda yazarlık kavramı bir kişinin metnin tümünü yazmış olması manasını taşımıyordu. Genellikle yazarlar, katipler veya asistanlar kullanırlardı. Fakat Musa’nın katip veya bir yardımcı kullanmış olabilmesi onun asıl yazar olmasına engel teşkil etmez. Günümüzde bile birçok üniversite profesörü kitaplarının bazı kısımlarını asistanlarına yazdırır. Ama bu gerçek, kitabın üniversite profesörüne atfedilemeyeceği anlamına gelmez. Profesör bütün süreci yönetir, dolayısıyla eser onun eseridir, her ne kadar kitabın bazı kısımları bir asistan tarafından yazılmış olsa da. Geleneğe göre Tevrat’ın son bölümlerini yazmış olan kişi Musa’dan sonra gelmiş olan Yeşu peygamberdir. Musa Tanrı’nın sözü uyarınca öleceğini biliyordu: “RAB Musa’yla Harun’a, ‘Madem İsrailliler’in gözü önünde benim kutsallığımı sayarak bana güvenmediniz’ dedi, ‘Bu topluluğu kendilerine vereceğim ülkeye de götürmeyeceksiniz’” (Çölde Sayım 20:12). Tevrat’ın son bölümleri yazılırken İbrani halkı vaat edilen topraklara girmek üzereydi. Musa bu topraklara giremeyeceğini biliyordu: “Yüz yirmi yaşındayım. Bundan böyle size önderlik edemem. Üstelik RAB bana, ‘Şeria Irmağı’nın karşı yakasına geçmeyeceksin’ dedi. Tanrınız RAB önünüzden geçecek. Bu ulusları önünüzden yok edecek. Ülkelerini mülk edineceksiniz. RAB’bin sözü uyarınca Yeşu size önderlik edecek” (Yasa’nın Tekrarı 31:1-2).

Bu durumun ışığında, Musa’nın özellikle yardımcısı olan ve kendisinden sonra halka liderlik yapacak olan Yeşu’ya Tevrat metninin son kalan kısımlarını tamamlaması için emir verdiği düşünülmektedir. Hristiyan inancı için bu durum Kutsal Kitap’ın vahiysel anlayışını etkileyen bir unsur değildir çünkü Hristiyan anlayışında vahiy, kitapların gökten inmesi veya bir melek tarafından dikte edilmesi değildir. Hristiyanlıktaki vahiy anlayışı Tanrı ruhu esinlemesi ve yönlendirişiyle birden çok yazarın metin yazma işlemine dahil olmasına müsaade eder. Bu durum, az önce profesör örneğinde açıkladığımız gibi, Musa’nın Tevrat yazarı olmadığını ispat etmek için yetersizdir.

Kaldı ki eğer amaç keyfi yorum değil de, bilimsel bir yaklaşım ile gerçeği öğrenmekse, Musa’nın Tevrat’ın yazarı olduğunu savunan birçok bilimsel çalışma bulmak mümkündür. Mesela, 1982 senesinde İsrail’deki Technion Üniversitesinin çalışmasında Tevrat'tan 20,000 İbranice kelime bilgisayara yüklenmiş ve keşfedilen kalıplar ve yapılar ışığında Tevrat’ın tek yazar tarafından yazılmış olmasına %82’lik bir istatistiksel oran verilmiştir.

Aynı şekilde 1988 yılında Jerusalem College of Technology ve Hebrew University’nin ortak çalışması sonucu matematik profesörleri Doron Witztum, Eliyahu Rips ve Yoav Rosenberg tarafından yayınlanmış “Equidistant Letter Sequences of the Book of Genesis” adındaki bilimsel makale yine istatistiksel açıdan tek yazarlık görüşünü destekleyen çalışmalar arasında yer alır. Bu çalışma günümüzde halen çürütülememiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsa Mesih Efsane midir?

Günümüzde birçok kişi İncil’i açıp İsa’nın yaşamı ve kişiliği hakkında genel bir kavrayışa sahip olabilir; ancak İsa’nın tarihi portresi yalnızca İncil metinleriyle sınırlı değildir. İncil dışındaki tarihi kaynaklar, bu önemli figürün yaşamına dair zengin ve çeşitli bir perspektif sunar. "İncil Dışı Tarihi Kaynaklarda İsa’nın Kimliği" başlığı altında, farklı dönemlere ait tarihçilerin kaleme aldığı yazılar, antik belgeler ve diğer kültürel kaynaklar, İsa’nın zamanındaki sosyal, politik ve kültürel bağlamı anlamamıza yardımcı olabilir. Bu kaynaklar, İsa’nın hayatına dair alternatif bakış açıları sunarak, onun yaşamına dair daha geniş bir perspektif sunma amacını taşımaktadır. Bu çalışma, tarihsel bir derinlik kazandırarak, farklı kaynaklardan gelen verilerin bir araya gelmesiyle İsa’nın yaşamını anlama çabasını yansıtmaktadır. Bu kaynakların incelenmesi son derece önemlidir çünkü bu cümleleri yazanlar Hristiyan yanlısı veya tebliğcisi değil; aksine, Hristiyanlık dü...

Kur’an Güvenilir mi? Tarihsel, Metinsel ve Metafizik Açısından İncelemek

Bilindiği üzere Kur’an, İslam’ın temel taşıdır ve Müslümanlar için Allah’tan gelen değişmez bir vahiy olarak kabul edilir. MS 610–632 arasında Muhammed’e vahiy yoluyla indiği ve insanlık tarihindeki en yüksek hakikati sunduğu iddia edilir. Müslüman âlimler bu metnin sözlü aktarım geleneğiyle korunduğunu, tefsirlerle (örn. İbn Kesir, Taberi) anlamlandırıldığını ve hadislerle (örn. Buhari, Müslim) desteklendiğini savunur. Ancak bu iddia, tarihin soğuk gerçekleri, metinsel eleştirinin titiz analizleri ve metafizik sorgulamaların mantıksal gücü karşısında derin bir şüpheyle karşılaşır. Hristiyanlık, İsa’nın yaşamına dair belgelerini olaylardan yalnızca 20–70 yıl içinde sunarken, Kur’an, İsa’dan 600 yıl, Musa’dan 2000 yıl, İbrahim’den 2500 yıl sonra ortaya çıkar — bu gecikme, vahiy iddiasını çağdaş tanıklıklar olmadan bir kurguya dönüştürür mü? İslam tarihi (İbn Hişam, Taberi), bu metnin ve dinin kökenini yüceltirken, arkeolojik ve metinsel kanıtlar bu anlatıyı gölgede bırakır. ...

Sahte Bir Peygamber Açığa Çıktı!

Kutsal Kitap, çok sayıda sahte peygamberin geleceğinden bahseder. Peki ya İslam peygamberi? Bugün MİKA 3:5 pasajını inceleyeceğiz. "Kavmımı saptıran o peygamberler ki, dişlerile ısırırlar, ve: Selâmet, diye bağırırlar; ve onların ağzına bir şey koymayan adama karşı cenk açarlar." MİKA 3:5  "Selamet" diye bağırırlar!  Ayet'te "selamet" olarak çevrilen sözcük, sözlükte "esenlik" veya "barış" anlamına gelen "şalom"dur ( שָׁלוֹם ‎ ). "Şalom"un doğrudan Arapça karşılığı "selam"dır ( سلام ). Ve bu, "İslam" ( الإسلام ) ifadesinin türediği sözcüğün ta kendisidir. Çevirmenler tarafından bağırmak olarak çevrilen İbranice sözcüğe bakalım:  Qara ( קָרָא ). Qara'nın doğrudan Arapça karşılığı harfi harfine aynıdır:  Qara ( قرأ ). Peki İslam peygamberine iletilen ilk vahiy sözcüğünün kökü?   İqra  ( اقرأ ). Ayette "saptıran o peygamberler" olarak çevrilen İbranice ifadenin ...