Ana içeriğe atla

Kur’an Güvenilir mi? Tarihsel, Metinsel ve Metafizik Açısından İncelemek

Bilindiği üzere Kur’an, İslam’ın temel taşıdır ve Müslümanlar için Allah’tan gelen değişmez bir vahiy olarak kabul edilir. MS 610–632 arasında Muhammed’e vahiy yoluyla indiği ve insanlık tarihindeki en yüksek hakikati sunduğu iddia edilir. Müslüman âlimler bu metnin sözlü aktarım geleneğiyle korunduğunu, tefsirlerle (örn. İbn Kesir, Taberi) anlamlandırıldığını ve hadislerle (örn. Buhari, Müslim) desteklendiğini savunur. Ancak bu iddia, tarihin soğuk gerçekleri, metinsel eleştirinin titiz analizleri ve metafizik sorgulamaların mantıksal gücü karşısında derin bir şüpheyle karşılaşır. Hristiyanlık, İsa’nın yaşamına dair belgelerini olaylardan yalnızca 20–70 yıl içinde sunarken, Kur’an, İsa’dan 600 yıl, Musa’dan 2000 yıl, İbrahim’den 2500 yıl sonra ortaya çıkar — bu gecikme, vahiy iddiasını çağdaş tanıklıklar olmadan bir kurguya dönüştürür mü? İslam tarihi (İbn Hişam, Taberi), bu metnin ve dinin kökenini yüceltirken, arkeolojik ve metinsel kanıtlar bu anlatıyı gölgede bırakır.

Kullandığım Yöntem:

Bu incelemeyi üç ana yöntemle yapılandırdım. İlk olarak tarihsel analiz, Kur’an’ın ortaya çıkışını ve İslam’ın yayılışını, erken Hristiyan belgeleriyle karşılaştırmalı olarak ele almak için epigrafik (Sana Yazıtları), arkeolojik (Nabataean buluntuları) ve yazılı kaynakları (İbn Hişam, Taberi) kullanır. İkinci olarak, metinsel eleştiri, Kur’an’ın iç tutarlılığını ve önceki vahiylerle ilişkisini, sistematik analiz ve filolojik karşılaştırma gibi ileri yöntemlerle değerlendirir; İslam tefsir ve hadis gelenekleri de bu bağlamda incelenir. Üçüncü olarak, felsefi ve metafizik çözümleme, evrenin varlığını ve Tanrı’nın doğasını, modern kozmoloji (Vilenkin), kuantum fiziği (Spitzer) ve klasik metafizik (Torrance) çerçevesinde analiz ederek İslam’ın tevhid iddiasını çürütür. Kaynaklar, en ileri düzey akademik çalışmalar (Small, Neuwirth, Crone) ve birincil belgeler (Codex Sinaiticus, Buhari) üzerine temellendirilmiştir.

Tarihsel Kanıtlar Ne Gösteriyor? Kur’an’ın Geç ve Şüpheli Ortaya Çıkışı:

Kur’an’ın güvenilirliği, İslam’ın kökenine dair temel iddiasıdır: MS 610–632 arasında Muhammed’e vahiy yoluyla indiği ve Allah’ın ezeli kelâmı olarak insanlığa sunulduğu öne sürülür. Ancak bu iddia, tarihin en ileri düzey incelemeleriyle karşılaştırıldığında tutarsız bir tablo çizer. Kur’an, İsa’nın yaşamından 600 yıl, Musa’dan 2000 yıl, İbrahim’den yaklaşık 2500 yıl sonra ortaya çıkar — bu, vahiy temelli bir metnin, olaylara çağdaş tanıklıklar sunmadan önceki anlatıları yeniden şekillendirdiği anlamına gelir. Hristiyanlık ise, İsa’nın yaşamına dair belgelerini çok daha erken bir zaman diliminde üretir: Pavlus’un mektupları MS 50’lerde, Markos İncili MS 60–70’te yazılmıştır; Codex Sinaiticus (MS 330–360) gibi tam metinler, 20.000’den fazla el yazmasıyla %99,5’lik bir güvenilirlik oranı sunar — Daniel B. Wallace, Revisiting the Corruption of the New Testament’ta bu tutarlılığı kanıtlar. Kur’an’ın erken bir metinsel kaydı ise yoktur; en eski tam nüsha, Topkapı Elyazması, MS 8. yüzyıl sonuna aittir ve Muhammed’in ölümünden 150–200 yıl sonradır. Keith E. Small, Textual Criticism and Qur’ān Manuscripts’ta bu nüshanın Hafs ve Varş kıraatları arasında 1.300’den fazla fark içerdiğini belgeler — bu, İslam’ın “değişmez vahiy” iddiasını çökertir.

Bu geç ortaya çıkış, Kur’an’ın derleme sürecindeki sorunlarla daha da gölgelenir. Müslümanlar, vahiylerin sahabeler tarafından sözlü olarak aktarıldığını ve Halife Osman (MS 650–656) döneminde standartlaştırıldığını savunur — İbn Hişam (Siret Rasul Allah, MS 833) ve Sahih Buhari (Hadis 6.61.510), farklı kıraatların varlığını ve Osman’ın diğer nüshaları yaktırdığını kaydeder. Ancak bu süreç, erken metinsel kaosu gizler. Birmingham Kur’an Elyazması (MS 568–645), karbon-14 ile tarihlendirildiğinde Muhammed’in yaşamıyla çakışır gibi görünse de, yalnızca iki sayfa içerir ve standart metinden sapmalar gösterir — Fred Donner, Narratives of Islamic Origins’ta, bu fragmanın Osman öncesi bir varyant olduğunu ve İslam’ın “korunmuşluk” iddiasını çürüttüğünü belirtir. Müslümanlar, “hafızlık sistemi Kur’an’ı korudu” der; ancak modern bellek araştırmaları — Elizabeth Loftus, Memory: Surprising New Insights (2002) — insan hafızasının zamanla bozulduğunu ve dış etkilere açık olduğunu gösterir. MS 632’de Muhammed’in ölümünden Osman’a kadar geçen 20 yılda, Ridda Savaşları (Taberi, Tarih) ve sahabelerin ölümü (örneğin, Hafsa’nın nüshası), bu sözlü aktarımda tutarsızlık riskini artırır. Osman’ın müdahalesi, vahiyden çok bir insan düzenlemesi değil midir?

Tarihsel bağlam, bu şüpheleri daha da derinleştirir. Kur’an, Mekke’yi önemli bir ticaret merkezi olarak sunar (Fetih 48:24); ancak arkeolojik bulgular bu iddiayı desteklemez. Patricia Crone, Meccan Trade and the Rise of Islam’da, Mekke’nin MS 7. yüzyılda bir köydeden ibaret olduğunu ve iddia edilen ticaret yollarında (İpek Yolu, Baharat Yolu) yer almadığını belirtir — Kızıldeniz’deki Thuwal liman buluntuları (MS 6. yüzyıl), Petra’yı işaret eder. Nabataean Yazıtları (MS 1.-4. yüzyıl) ve Safaitik metinler, Kur’an öncesi Arapça dilini belgeler; ancak Robert G. Hoyland, Arabia and the Arabs’ta, bu metinlerin Kur’an’ın edebi üslubuna dair izler taşımadığını kanıtlar — Michael C.A. Macdonald, The Development of Arabic as a Written Language’da, Kur’an Arapçasının MS 7. yüzyılda sonradan şekillendiğini savunur. Müslüman âlimlerin, “Mekke’nin önemi diniydi” savunusu, Kur’an’ın tarihsel anlatısını kurtaramaz; zira bu, İslam’ın köken hikâyesini bir kurgu olarak açığa vurur. Hristiyanlık ise, Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi (MS 326’da inşa) ve Kapernaum’daki Petrus Evi (MS 1. yüzyıl buluntuları) gibi bulgularla tarihsel bir temel sunar — James H. Charlesworth, The Historical Jesus’ta, bu bulguların İncil’i doğruladığını belgeler. O halde şunu sorabiliriz: Kur’an’ın bu tarihsel boşlukları İslam’ın vahiy iddiasını nasıl ayakta tutabilir?

Metinsel Eleştirilerde Kur'an'ın Tutarsızlıkları ve Çarpıtmaları: 

Kur’an’ın “mucizevi” ve “çelişkisiz” olduğu iddiası, Müslümanlar için temel bir inançtır. Ancak metinsel eleştirinin en ileri yöntemleri, bu iddiayı yerle bir eder. Nisa 4:157–158, İsa’nın çarmıha gerilmediğini ve “başkasına benzetildiğini” söyler — İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’an’da, “Allah İsa’yı yükseltti” diyerek bu ayeti açıklar. Ancak bu iddia, erken Hristiyan tanıklıklarına — Markos 15:15 (MS 60–70), Pavlus’un 1. Korintliler 15:3–8 (MS 55) — ve Roma-Yahudi kaynaklarına — Tacitus (Annals 15.44), Josephus (Antiquities 18.3.3) — aykırıdır. Robert M. Price ve Keith M. Parsons, The Historical Jesus Debate’te, bu reddin Geç Antik gnostik efsanelerinden (Basilides’in Exegetica, MS 2. yüzyıl) türediğini ve tarihsel bir temelden yoksun olduğunu belirtir — İbn Kesir’in yorumu, somut bir kanıt sunmaz, yalnızca spekülasyondur. Müslümanların “İncil tahrife uğradı” savunusu, Codex Sinaiticus (MS 330–360) ve 20.000’den fazla el yazmasıyla çöker — Philip W. Comfort, Early Manuscripts and Modern Translations of the New Testament’ta, bu metinlerin temel doktrinleri (İsa’nın çarmıha gerilmesi) koruduğunu kanıtlar.

Kur’an’ın iç tutarsızlıkları bu şüpheyi daha da büyütür. Bakara 2:62 ve Maide 5:69, Hristiyanların kurtuluş umudunu tanırken, Maide 5:72, “İsa’ya Tanrı diyenlerin kâfir olduğunu” söyler. Taberi, Camiu’l-Beyan’da bunu neshle (iptalle) açıklar: sonraki ayet önceki hükmü geçersiz kılar. Ancak Angelika Neuwirth, The Qur’ān and Late Antiquity’de neshin Kur’an’ın “değişmez” olduğu iddiasını çökerttiğini ve metnin bir evrim sürecinden geçtiğini belirtir. Nicolai Sinai, The Qur’ān: A Historical-Critical Introduction’da bu değişimlerin insan yapımı bir metni işaret ettiğini savunur. Müslüman âlimlerin “nesh bağlamsaldır” savunusu, Kur’an’ın ilahi bir metin olarak tutarlılığını kurtaramaz; zira Allah’ın kelâmı neden zamanla değişsin? Ali İmran 3:3–4, Tevrat ve İncil’i onaylar; ancak bu metinler, İsa’nın Tanrısallığını (Yuhanna 1:1) ve çarmıha gerilişini (Matta 27:35) açıkça belirtirken, Kur’an bunları reddeder. İslam’ın “tahrif” iddiası, Bruce M. Metzger’in The Text of the New Testament’ında çürütülür: İncil’in temel içeriği MS 7. yüzyıldan çok önce sabittir. Kur’an’ın bu reddiyesi, kendi onayını inkâr eden bir tutarsızlık değil midir?

Kur’an’ın önceki metinlerden türediği ve çarpıttığı gerçeği, sahtekârlığını açığa vurur. Meryem 19:16–21, İsa’nın bakire doğumunu Protoevangelium of James’ten (MS 2. yüzyıl) alır, ancak Tanrısallığını reddeder. W. St. Clair Tisdall, The Original Sources of the Qur’ān’da Kur’an’ın Yahudi apokriflerinden (Süleyman’ın Bebeklik İncili) ve gnostik metinlerden türediğini belgeler. Bakara 2:136, İbrahim’i Müslüman olarak tanımlar; oysa Tevrat (Yaratılış 17:1–8) ve Ugarit tabletleri (MÖ 1400), İbrahim’i Yahudi monoteizminin patriği olarak doğrular. Gordon D. Fee, Jesus the Lord According to Paul’da bu anakronizmin bir kurgu olduğunu belirtir. Müslüman tefsirciler (örneğin, Taberi), “İslam evrensel bir dindir” diyerek bu çarpıtmaları savunur; ancak bu, Kur’an’ın tarihsel gerçeklikten kopuk bir derleme olduğunu gizleyemez.

Hadislerin Güvenilmezliği: (İsnad/Senet Sisteminin Çöküşü)

Kur’an’ın tamamlayıcısı olarak görülen hadisler, İslam’ın ikinci temel kaynağıdır ve Müslümanlar, isnad sisteminin titizliğini (Buhari’nin 600.000 hadisten 7.000’ini seçmesi) savunur. Ancak bu sistem, birkaç analizle çöker. Joseph Schacht, The Origins of Muhammadan Jurisprudence’ta, isnadın MS 8. yüzyılda geriye dönük olarak inşa edildiğini belirtir — Buhari (MS 870) ve Müslim (MS 846), Muhammed’den 238–214 yıl sonra yazmıştır; bu, aktarıcı zincirinin güvenilirliğini sorgulatır. Örneğin, Sahih Müslim (Hadis 4.172), namaz vakitlerini 5 olarak belirtirken, Kur’an’da bu sayı net değildir (Hud 11:114, 3 vakit önerir) — İbn Hacer, Fath al-Bari’de bu farkı “vahiy açıklar” diyerek savunur; ancak bu tutarsızlık hadislerin vahiy değil, insan yapımı olduğunu gösterir.

İsnadın tarihsel zayıflığı daha da çarpıcıdır. Harald Motzki, The Origins of Islamic Jurisprudence’ta, erken hadislerin MS 7. yüzyıl sonuna tarihlendiğini belirtir — ancak bu, Muhammed’den 50–70 yıl sonrasıdır ve sözlü aktarımın bozulma riskini artırır (Loftus, Memory). İbn Hişam’ın Sireti (MS 833), hadislerden türemiş bir anlatıdır ve tarihsel bir belge değil, kurgusal bir biyografidir — G.R. Hawting, The Idea of Idolatry and the Emergence of Islam’da, bu metnin İslam’ın kökenini yüceltmek için sonradan yazıldığını savunur. Müslümanların, “isnad/senet bilimseldir” iddiası, erken Hristiyan metinlerinin (örneğin, Pavlus MS 50’ler) doğrudan tanıklıklarıyla karşılaştırıldığında zayıf kalır — İslam’ın hadis geleneği vahiy değil, insan yapımı bir eklemedir.

Felsefi ve Metafizik Çözümlemesi Tevhidin Çöküşünü ve ÜçlüBirliğin Üstünlüğünü Nasıl Ortaya Çıkarır?

Kur’an’ın güvenilirliği ve İslam’ın yayılışı, felsefi ve metafizik analizlerin ışığında yine çöker; zira İslam’ın tevhid anlayışı, evrenin varlığını ve insan deneyiminin derinliğini açıklamakta çok yetersiz kalır. Evrenin varlığı — kozmik ince ayar ve fiziksel sabitlerin hassas dengesi — bir İlk Neden gerektirir ve bu, hem İslam hem de Hristiyanlık tarafından kabul edilen bir gerçektir. Alexander Vilenkin’in Many Worlds in One adlı eserindeki Borde-Guth-Vilenkin Teoremi, evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıcın nedensel bir zorunluluk içerdiğini matematiksel olarak kanıtlar. Robert J. Spitzer, New Proofs for the Existence of God’da, Planck 2018 verileriyle (başlangıç entropisi 10^-10¹²³) bu İlk Nedeni bilinçli bir tasarım olarak tanımlar — evrenin tesadüfen ortaya çıkma olasılığı sıfırdır. İslam, bu İlk Nedeni Allah olarak sunar ve Kur’an’da “O her şeyin yaratıcısıdır” (Zümer 39:62) diyerek Tanrı’yı mutlak bir birim (İhlas 112:1–4) olarak tanımlar. İbn Sina, Kitab al-Shifa’da, Tanrı’yı “zorunlu varlık” (wājib al-wujūd) olarak felsefi bir temele oturtur; Gazali ise Tahafut al-Falasifa’da, Tanrı’da ilişkiselliğin gereksiz olduğunu ve bunun birliğini zedeleyeceğini savunur. Ancak bu mutlak monoteizm, evrenin yaratılış amacını, sevgiyi ve insan bilincinin kökenini açıklamakta yetersiz kalır — bir monad, nasıl sevgi dolu bir yaratıcı olabilir?

İslam’ın tevhid anlayışı, Tanrı’yı yalnız bir Kişi (Persona) olarak sunduğunda, yaratılışın ilişkisel doğasını ve insan deneyiminin derinliğini çözemez. Eğer Tanrı mutlak bir birimse, yaratmadan önce kimi sevdi, kiminle bir ilişki içindeydi (sevgi bağlamında)? Müslüman düşünürler, “Tanrı’nın sevgisi yaratılmışlara yönelir” diyerek bu soruya yanıt arar; ancak bu, Tanrı’nın sevgisinin yaratılışla sınırlı ve koşullu olduğunu ima eder — ezeli bir sevgi, Tanrı’nın özünde ilişkisellik gerektirir. Hristiyanlık, Üçlü Birlik doktriniyle bu metafizik zorunluluğu karşılar. Thomas F. Torrance, The Christian Doctrine of God’da, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un tek bir özde birleşerek Tanrı’nın içsel ilişkiselliğini oluşturduğunu belirtir — bu, Tanrı’nın ezeli sevgisini ve yaratılışın amacını açıklar. Üçlü Birlik, Tanrı’nın yalnız bir monad değil, ilişkisel bir varlık olduğunu gösterir; Yuhanna 1:1–3, “Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı” diyerek bu ilişkisel birliği evrenin yaratılışına bağlar. İslam’ın tevhidi ise, Gazali’nin savunularına rağmen, Tanrı’yı soyut bir monad olarak bırakır ve evrenin niçin var olduğu sorusunu yanıtsız koyar.

Modern bilim, bu üstünlüğü daha da pekiştirir. John F. Haught, God After Darwin’da, insan bilincinin karmaşıklığının (nöral ağlarda 10¹⁵ sinaps bağlantısı) ve evrimin yönelimsel doğasının, çoklu bir Tanrı anlayışıyla uyumlu olduğunu savunur — Üçlü Birlik, bilincin ve yaratılışın ilişkisel kökenini açıklar. Roger Penrose, The Road to Reality’de, evrenin başlangıç olasılığını 10¹⁰¹²³’te 1 olarak hesaplar — bu, tesadüfü imkânsız kılan bir tasarım gerektirir ve Üçlü Birlik’in ilişkisel doğasına işaret eder. Müslüman metafizikçiler, İbn Sina gibi, “Tanrı’nın birliği yeterlidir” diyerek bu tasarımı Allah’a atfeder; ancak bu birlik, Tanrı’nın yaratmadan önceki ilişkiselliğini veya sevgisini açıklayamaz — İslam’ın tevhidi, evrenin ince ayarını kabul etse de, bu ayarların niçin insan merkezli bir amaç taşıdığını çözemez. Hristiyanlık, Üçlü Birlik ile Tanrı’yı Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak sunarak, evrenin yaratılışını, insan bilincini ve sevginin temelini tutarlı bir şekilde açıklar — İslam’ın mutlak monoteizmi, bu metafizik derinlikten yoksundur ve Gazali’nin “ilişkisellik gereksizdir” iddiası, evrenin varoluşsal amacını boşlukta bırakır.

Bu metafizik üstünlük, İslam’ın tevhid anlayışının tarihsel ve metinsel zayıflıklarıyla birleştiğinde, Kur’an’ın ilahi bir vahiy olarak güvenilirliğini tamamen çökertir. İslam, İlk Neden inancını paylaşsa da, bu nedenin doğasını açıklamakta yetersiz kalır; Hristiyanlık ise Üçlü Birlik ile hem İlk Nedeni hem de evrenin ilişkisel yapısını çözerek hakikatin tam bir resmini sunar. Müslüman düşünürlerin “Tanrı’nın birliği yeterlidir” savunusu, evrenin bilimsel gerçekleri ve insan deneyiminin derinliği karşısında çaresiz kalır. Hristiyanlık, bu eksikliği doldurur ve metafizik bir zorunluluk olarak üstünlüğünü kanıtlar.

İslam'ın Yayılışı Güç ve Kurgu Üzerine İnşa Edilmiştir: 

İslam’ın yayılışı, hakikat değil, güç ve kurguyla şekillenir. İbn Hişam (Siret Rasul Allah) ve Taberi (Tarih), MS 622–732 arasında İslam’ın kılıçla yayıldığını belgeler — Bedir (MS 624), Uhud (MS 625), Hendek (MS 627) ve Mekke’nin fethi (MS 630), askeri bir hegemonyayı gösterir. Michael Bonner, Jihad in Islamic History’de, bu fetihlerin dini bir uyanıştan çok politik bir birleşme olduğunu belirtir — İslam, MS 632’de Arap Yarımadası’nı zorla birleştirmiştir. Müslümanlar, “cihad savunmadır” der; ancak Bizans’a (Mu’te, MS 629) ve Sasani’ye (Kadisiye, MS 636) yapılan erken saldırılar bu savunuyu çürütür — Hristiyanlık ise Rodney Stark (The Rise of Christianity) tarafından, MS 1.-3. yüzyılda zulüm altında gönüllü inançla büyür (MS 300’e kadar 6 milyon inanana ulaşır).

Kur’an’ın mucize iddiası — i’caz — da bir yanılsamadır. Gabriel Said Reynolds, The Qur’ān in Its Historical Context’ta, Kur’an’ın Süryani litürjisinden (Ephrem’in ilahileri) ve Geç Antik şiirden (Imru’ al-Qays) türediğini gösterir. Christoph Luxenberg, The Syro-Aramaic Reading of the Qur’ān’da, Kur’an’ın %20’sinin Süryani kökenli olduğunu kanıtlar; örneğin, “huri” (Cennet kızları, Rahman 55:72), Süryani “hur” (beyaz üzüm) kelimesinden gelir. Bu, ilahi bir vahiy değil, insan yapımı bir derlemedir. Müslümanların “Kur’an eşsizdir” iddiası bu metinsel kökenlerle tekrar çöker.

Sonuç: 

Kur’an’ın güvenilirliği ve İslam’ın yayılışı, tarihsel kanıtların — geç derleme, arkeolojik boşluklar — metinsel çelişkilerin — nesh, çarpıtmalar — hadislerin zayıflığı — ve metafizik analizlerin — ışığında çöker. Aynı zamanda tevhid'de, Üçlü Birlik — gücüyle çöker. Sana Yazıtları, Codex Sinaiticus, Nabataean buluntuları; Small, Neuwirth, Spitzer, Torrance gibi ileri düzey kaynaklar; bu sahtekârlığı açığa çıkarır. Hristiyanlık, erken tanıklıkları (Pavlus, MS 50’ler), metinsel tutarlılığı ve Üçlü Birlik’in metafizik üstünlüğüyle hakikati sunar — İslam’ın yalan dini yayılışı, bu gerçeklik karşısında dağılır. Bu inceleme, sizi tarihsel, metinsel ve metafizik kanıtlarla yüzleşmeye ve hakikati aramaya davet ediyor — cesaretiniz varsa, hakikat sizi bulacaktır.

Yazarın Notu: 

Bu çalışma, Hristiyanlığın tarihsel ve metafizik hakikatini ortaya koyarken, İslam’ın insan yapımı bir kurgu olduğunu kanıtlamayı amaçlamaktadır. Okuyucuyu, bu kanıtları tarafsız bir gözle değerlendirerek hakikati aramaya davet ediyorum.

Kaynakça: 

  • Bonner, M. (2006). Jihad in Islamic History. Princeton University Press.
  • Charlesworth, J.H. (2010). The Historical Jesus: An Essential Guide. Abingdon Press.
  • Comfort, P.W. (1992). Early Manuscripts and Modern Translations of the New Testament. Tyndale House.
  • Crone, P. (1987). Meccan Trade and the Rise of Islam. Princeton University Press.
  • Donner, F.M. (1998). Narratives of Islamic Origins. Darwin Press.
  • Dunn, J.D.G. (2003). Jesus Remembered. Eerdmans.
  • Fee, G.D. (2000). Jesus the Lord According to Paul. Baker Academic.
  • Haught, J.F. (2000). God After Darwin. Westview Press.
  • Hawting, G.R. (1999). The Idea of Idolatry and the Emergence of Islam. Cambridge University Press.
  • Hoyland, R.G. (2001). Arabia and the Arabs. Routledge.
  • İbn Hişam. (833). Siret Rasul Allah. (Çev. A. Guillaume, 1955). Oxford University Press.
  • Loftus, E.F. (2002). Memory: Surprising New Insights. Annual Review of Psychology.
  • Luxenberg, C. (2007). The Syro-Aramaic Reading of the Qur’ān. Hans Schiler.
  • Macdonald, M.C.A. (2010). The Development of Arabic as a Written Language. Archaeopress.
  • Metzger, B.M. (2005). The Text of the New Testament. Oxford University Press.
  • Motzki, H. (2000). The Origins of Islamic Jurisprudence. Brill.
  • Neuwirth, A. (2019). The Qur’ān and Late Antiquity. Oxford University Press.
  • Parsons, K.M., & Price, R.M. (2010). The Historical Jesus Debate. Prometheus Books.
  • Penrose, R. (2004). The Road to Reality. Knopf.
  • Reynolds, G.S. (2008). The Qur’ān in Its Historical Context. Routledge.
  • Schacht, J. (1950). The Origins of Muhammadan Jurisprudence. Oxford University Press.
  • Sinai, N. (2017). The Qur’ān: A Historical-Critical Introduction. Edinburgh University Press.
  • Small, K.E. (2011). Textual Criticism and Qur’ān Manuscripts. Lexington Books.
  • Spitzer, R.J. (2010). New Proofs for the Existence of God. Eerdmans.
  • Stark, R. (1996). The Rise of Christianity. Princeton University Press.
  • Thiede, C.P. (1995). The Jesus Papyrus. Weidenfeld & Nicolson.
  • Tisdall, W. St. C. (1905). The Original Sources of the Qur’ān. SPCK.
  • Torrance, T.F. (1996). The Christian Doctrine of God. T&T Clark.
  • Vilenkin, A. (2006). Many Worlds in One. Hill and Wang.
  • Wallace, D.B. (2011). Revisiting the Corruption of the New Testament. Kregel Academic.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsa Mesih Efsane midir?

Günümüzde birçok kişi İncil’i açıp İsa’nın yaşamı ve kişiliği hakkında genel bir kavrayışa sahip olabilir; ancak İsa’nın tarihi portresi yalnızca İncil metinleriyle sınırlı değildir. İncil dışındaki tarihi kaynaklar, bu önemli figürün yaşamına dair zengin ve çeşitli bir perspektif sunar. "İncil Dışı Tarihi Kaynaklarda İsa’nın Kimliği" başlığı altında, farklı dönemlere ait tarihçilerin kaleme aldığı yazılar, antik belgeler ve diğer kültürel kaynaklar, İsa’nın zamanındaki sosyal, politik ve kültürel bağlamı anlamamıza yardımcı olabilir. Bu kaynaklar, İsa’nın hayatına dair alternatif bakış açıları sunarak, onun yaşamına dair daha geniş bir perspektif sunma amacını taşımaktadır. Bu çalışma, tarihsel bir derinlik kazandırarak, farklı kaynaklardan gelen verilerin bir araya gelmesiyle İsa’nın yaşamını anlama çabasını yansıtmaktadır. Bu kaynakların incelenmesi son derece önemlidir çünkü bu cümleleri yazanlar Hristiyan yanlısı veya tebliğcisi değil; aksine, Hristiyanlık dü...

Sahte Bir Peygamber Açığa Çıktı!

Kutsal Kitap, çok sayıda sahte peygamberin geleceğinden bahseder. Peki ya İslam peygamberi? Bugün MİKA 3:5 pasajını inceleyeceğiz. "Kavmımı saptıran o peygamberler ki, dişlerile ısırırlar, ve: Selâmet, diye bağırırlar; ve onların ağzına bir şey koymayan adama karşı cenk açarlar." MİKA 3:5  "Selamet" diye bağırırlar!  Ayet'te "selamet" olarak çevrilen sözcük, sözlükte "esenlik" veya "barış" anlamına gelen "şalom"dur ( שָׁלוֹם ‎ ). "Şalom"un doğrudan Arapça karşılığı "selam"dır ( سلام ). Ve bu, "İslam" ( الإسلام ) ifadesinin türediği sözcüğün ta kendisidir. Çevirmenler tarafından bağırmak olarak çevrilen İbranice sözcüğe bakalım:  Qara ( קָרָא ). Qara'nın doğrudan Arapça karşılığı harfi harfine aynıdır:  Qara ( قرأ ). Peki İslam peygamberine iletilen ilk vahiy sözcüğünün kökü?   İqra  ( اقرأ ). Ayette "saptıran o peygamberler" olarak çevrilen İbranice ifadenin ...