Şüphesiz, Kutsal Kitap’ta en çok itiraz edilen konuların başında kölelik gelir. İnsan, ister istemez düşünür: Tanrı iyiyse, neden kölelik sistemine müsaade eder? Elbette bu konu hakkında bahsederken, ilk önce antik dünyadaki kölelik anlayışını tanımlamamız gerekir.
21. yüzyılda kölelik dediğimizde aklımıza 18-19. yüzyıllarda özellikle zencilerin kırbaç ve korkunç işkenceler altında çalıştıkları dönemler ve koşullar gelir. Halbuki bu, Eski Ahit’teki kölelik kavramından çok uzak bir kavramdır. Eskiler, 18 ve 19. yüzyıllarda yaşananları görseler herhalde şok olurlardı. Aslında ilginç olan, eski dönem köleliğin bugün başka isimler altında devam etmesidir. Mesela, 21. yüzyılın bankalara kredi borçlanması, askerlik veya hapis sistemi gibi olgular, bundan 3000 yıl önce yaşayan insanlar tarafından rahatlıkla kölelik sistemi olarak tanımlanabilirdi.
Gelelim İbranice’deki köle kelimesine:
“Ebed”. Bu kelimenin aslında tam Türkçe karşılığı “senetli uşak” (İng. “bondservant”) gibidir ve çok geniş bir anlama sahiptir. Hem bir evde hizmet eden köle hem de krallık sarayında hizmet eden bir memura (“ebed hammelek”) aynı şekilde “ebed” denilebiliyordu. Neden senetli kölelik? Çünkü Eski Antlaşma’da köleliğin hedefi maddi veya toplumsal bir borç ödemektir. Eğer birisine borçluysanız, kendinizi veya ailenizi borçlu olduğunuz kişiye bir müddet köle olarak satabiliyordunuz (buna bir nevi Antik dünyanın banka kredisi ödeme sistemi olarak algılayabiliriz ve günümüzdeki kredi sisteminden farklı olarak faiz veya haciz de yoktu). İbraniler en fazla 7 yıl köle olabiliyorlardı (Mısır’dan Çıkış 21:7), yabancılar ise borçları ödenene kadar (Levililer 25:46). Aynı zamanda Musa’nın yasasında “Jübile Yılı” adında bir madde de vardı. Bu maddeye göre 50 senede bir Jübile yılı kutlanır ve bu yılda bütün kölelerin borçları affedilir; ister 1 yıl ister 10 yıl sahiplerine hizmet etmiş olsunlar (Levililer 25:10). Yani bir nevi günümüzün anlayışıyla evrensel bir banka borcu affı diyebiliriz.
Köleler birçok görev üstlenebiliyordu. Bazıları aile muhasebecisi, aile hekimi, öğretmen, bakıcı, hemşire, aşçı, genel hizmetçi, temizlikçi ve inşaatçı gibi görevleri üstlenirlerdi. Köleleri veya “senetli uşakları” şiddetten ve adaletsizliklerden koruyan yasalar mevcuttu. Mesela, sahibi tarafından yaralanan köle hemen serbest bırakılıyordu (Çıkış 21:26, 27). Köleler haftada 6 gün çalışır, Şabat gününde tatil yaparlardı. Çalışma şartlarından memnun olan köleler, borçları bittikten sonra bir maaş karşılığında aynı sahibin evinde çalışmayı isterlerse yaşamlarını aynı evde sürdürebiliyorlardı. Nitekim böyle yapanlar, evin sahibiyle ant içip eve (“Beyt”e) olan bağlılıklarının bir sembolü olarak kulaklarını delerlerdi (Çıkış 21:5-6). Ant içen köleler ailenin bir parçası olup belirli koşullara göre mirasçı bile olabiliyorlardı. Görevleri veya borçları tamamlanmadan hizmet ettikleri evden ayrılan köleler ise suçlu sayılıp cezalara maruz kalırlardı. Bir başka kölelik türü ise savaş mahkumları ve suçlulara yönelik olan kölelikti. Elbette, hapis sistemi o dönemde olmadığından dolayı toplumsal borçlar yine aynı kölelik sistemiyle gideriliyordu. Fakat savaş mahkumlarının veya suçluların kölelik yıllarını kısıtlayan bir madde yoktu. Sadece ve sadece “Jübile Yılı” denk geldiğinde özgür olabilirlerdi.
Sonuç olarak, dönemin bağlamlarıyla inceleyecek olursak, Musa’nın yasasındaki kölelik kavramının 18. yüzyıldaki kölelik sisteminden çok, bugünkü banka kredi sistemi veya toplumsal ahlaki borçları ödemeye yönelik kurulmuş olan askerlik ya da hapis sistemlerine daha çok benzediğini görmekteyiz.
Yorumlar
Yorum Gönder